Karşı cins ilişkilerinde Stockholm sendromu benzeri travma değerlendirilmesi de gerekir. Peki bu nedir?
İlk kez psikiyatr Bejerot tarafından tanımlanan sendrom, ismini İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. 1973 yılında banka soyguncusu tarafından 6 gün boyunca rehin tutulan rehinelerde beklenmeyen davranış şekilleri ortaya çıkmıştı. Rehineler polisin bankayı basacağını fark edip soyguncuları uyarmışlar ve mahkemede soyguncular aleyhine ifade vermek istememişlerdir. Hatta savunma ücreti için para toplamışlardır. Yine banka görevlisi bir kadın, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler, sonunda da onunla evlenir.
Karşı cins ilişkilerinde Stockholm sendromu ise psikolojik şiddette maruz kalan kurbanın partnerine aşırı bağlanması onsuz yapamayacağını hissetmesidir. Bir taraf, sürekli karşı tarafı travmatize eder. Travmaya maruz kalan karşı taraf ise giderek o ilişki içinde hapis edilir.
“Bana bunları yapıyor ama yine de onsuz yapamıyorum onsuz nefes alamıyorum “, “Tamam bana kötü davranıyor ama beni sevdiğini hissediyorum”, “Benim de hatalarım var, onun dediklerini yaparsam sorun olmuyor, şeytan tüyü var onda, aşık oldum ne yapabilirim”, “Sadece bana değil herkese öyle, kötü niyetli değil”, “Ben eskiden böyle değildim onunla birlikte olmaya başlayınca böyle oldum, kendimi tanıyamıyorum, bir gün iyi bir gün kötü, bir gün seni seviyorum diğer gün sevmiyorum” şeklinde olan hapis olunuşlar ile ortaya çıkabilir.
Peki neden?
Şiddet uygulayanın ilk hedefi kurban üzerinde denetim kurarak onu hareketsiz hale getirmektir. Bu nedenle sürekli ‘Haksızsın yanlış yapıyorsun, sen bilemezsin” diyerek karşı tarafta yetersizlik duygularını yaratarak onu köleleştirir. Ya da sürekli hayatında kurallarla çevresini sararak yalnızlaştırabilir. Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder.
Aynı zamanda kurbanı pasifleştirdikten sonra suçlarını haklı göstermenin psikolojik ihtiyacı içindedir ve bunun için kurbanın onayına ihtiyaç duyar. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar. Giderek içinde bulunulan tehlike görülmemeye başlanır.
Travmaya maruz kalan kişi saldırganla travmatik bağlanma geliştirerek giderek ondan ayrılamaz olduğunu düşünmeye başlar ve gittikçe ayrılmak da zorlaşır.
Aşk ve ‘onsuz yapamıyorum’ların altında bazen travmatik süreçler yatıyor olabilir. Aşk başka, ilişki başka, yaşadığınız durum başka olabilir.
Bitiş ve olmayışlar bir yasın başlangıcı
Bir ilişkinin bitiminin bilgisinin beyinde nasıl işlendiği de bu süreci etkilemektedir. Aslında bu bitiş ve artık olmayışlar bir yasın başlangıcıdır. Daha öncesinde kişinin tamamlamadığı yas süreçlerinin olması, bazı kişilik özellikleri gibi faktörlerde bu süreci etkilemektedir.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere